ÇALIŞMAK EMZİRMEYE ASLA ENGEL OLMAMALI…

admin Temmuz 18, 2017 0

Evlendikten 2 yıl sonra 2010 yılında oğlum Ömer Doruk ailemizin üçüncü üyesi olarak aramıza katıldı. Yoğun iş hayatım, hamilelik sürecinde de aynı hızda cumartesi günleri de dahil olmak üzere devam etti. Gebeliğimin 37. haftasına kadar bu tempoda çalışmayı sürdürdüm.

İş hayatımdaki yoğunluğa rağmen doğum ve emzirme süreçleri ile ilgili araştırma yapmaktan geri durmuyordum. Emzirmenin önemini bildiğim için faydalı olur düşüncesiyle malt içecekler içiyordum. Bu içecekler nedeniyle etrafımdan çok kilo alacağıma dair eleştiriler alıyor ama açıkçası pek te umursamıyordum. Konsantrasyonum tamamen doğumdan sonra emzirmek üzerine kuruluydu ve bunun için ne gerekiyorsa yapacaktım. Çalışmak emzirmeye engel olmamalıydı.

Sonunda 9 aylık süreç tamamlanmış  ve oğlumu kucağıma almıştım. Annelik, tarifi mümkün olmayan çok başka bir duygu. Doğal olarak insan bu süreçte evladının yanından bir an bile olsun ayrılmak istemiyor. Fakat ben çalıştığım için zamanım da kısıtlıydı. 7 ay gibi kısa sayılabilecek bir süre doğum iznimi tamamlayacak ve işe geri dönecektim. Bu sürede de ilk hedefim bebeğime faydalı olup onu düzenli olarak emzirmeye alıştırmak olmuştu.

Yaptığım araştırmalar ve okuduğum kitapların hepsi öncelikle ‘kolostrum’ denilen ve az geldiği için halk arasında ağız sütü adıyla da anılan sarı sütün öneminden bahsediyordu. Kolostrum, bebeğin kolay hazmedeceği şekilde yağı ve laktozu az, proteini ise yüksek miktarda olan ve doğumdan sonraki ilk birkaç gün değişik renklerde gelebilen çok ama çok faydalı bir süttü.

Oysa ki doğumdan sonra benim bebeğimle buluşmam biraz zaman almıştı. Çünkü başlangıçta doğal doğum sancıları ile hastaneye gidip preeaklemsi teşhisiyle acil sezeryana alınmıştım. Saatlerce ayılamadığım için de bebeğime ilk önce mama verilmişti. Genel anestezinin etkisinden o kadar geç çıkmıştım ki ben ayılana kadar bebeğim ikinci kez acıkmıştı. Ben de uyanır uyanmaz bebeğimin tekrar acıkmasını fırsat bilip onu kucağıma alıp emzirmeye başlamıştım. Bebeğimin kolostrumdan önce mamayla tanışmış olması beni yıldıramazdı. Hatta ilk emzirmelerimde göğsüm o kadar çok yara olmuştu ki zaman zaman emzirirken gözlerimden yaşlar süzülüyordu. Buna rağmen emzirmeye devam ettim. Emzirdikçe göğsümdeki yaralar hızla iyileşmeye başladı. Hamileliğim boyunca kendimi geliştirmeye çalışmış emzirmenin önemiyle ilgili birçok kitap okumuştum. Bu bilgiler hep aklımın bir köşesindeydi; bebeğimin bana ihtiyacı vardı ve onu emzirmeliydim.

Tüm annelerin bildiği gibi özellikle ilk 6 ay anne sütü bebekler için en iyi, en doğal ve en taze besin olması açısından çok ama çok önemli. Üstelik bu besin benim vücudumda var olan bir kaynaktan geliyordu ve daima hazırdı. Yapmam gereken, hiçbir şey düşünmeden sadece bebeğime konsantre olup onu doyurmaya odaklanmaktı. Böylece hem bebeğimin karnını doyurarak onu enfeksiyonlardan koruyacak hem de bağışıklık sistemini güçlendirecektim. İlk zamanlar bebeğim uyanmasa bile geceleri ben onu uyandırıyor ve 2 saatte bir emziriyordum. Müthiş bir duyguydu. Bu sayede bebeğimle aramda muhteşem bir bağ olmuştu. Anladım ki anne sütü manevi olarak anneyi de doyuma ulaştıran gerçekten mucizevi bir besindi.

Bebeğimi 6.ayın sonuna kadar sadece anne sütü ve su ile besledim. Ek gıdalara 6. Ayı tamamladıktan sonra geçtik. İşe başladığımda bebeğim artık 7 aylık olmuştu. Çalışıyor olmama rağmen emzirmekten asla vazgeçmedim. Üstelik işyerimde maalesef özel bir emzirme odası da yoktu. Gazetede ben ve benim gibi birçok anne revirde perdenin arkasında sağım yapmak zorunda kalıyorduk. Yani hasta olan insanların gelip uzandığı, hijyenik olmayan rahatsız bir sedye üzerinde sağım yapmaktan bahsediyorum. Bu durum, psikolojik olarak ta anneyi olumsuz etkileyen faktörlerden biri. Oysaki süt sağmak da emzirmek gibi rahat ve huzurlu bir ortam gerektiriyordu. Bütün bu sorunların üstesinden gelmenin yolu istekli ve kararlı olmaktan geçiyordu. Emzirmenin başlıca kuralı da buydu bana göre.

Ben evde yokken oğluma annem bakıyor ve bu süreçte annemle sürekli iletişim halinde oluyordum. Gazetede gün içinde 3 saatte bir düzenli sağımlar yaparak sütümü buzdolabında saklıyor, eve getirirken de buz kalıplarıyla dolu bir çantanın içinde taşıyordum. Ben iş yerindeyken annem sütlerimi ısıtıp oğluma veriyordu. Böylece işyerinde sağdığım her süt bebeğimin gündüz aldığı öğünlere ekleniyordu. Bu sayede bebeğim gün içinde de anne sütünden uzak kalmamış oluyordu.

Ben eve gelmeden 2 saat önce oğlum o günkü son ek gıdasını yiyor ve benim geliş saatimde acıkmış oluyordu. Annemin düzenli ve belirli saat aralıkları ile yaptığı beslemelerle zamanı öyle güzel bir şekilde ayarlamıştık ki ben işten gelir gelmez direkt olarak bebeğimi alıp emzirebiliyordum. Her gün aynı saatte düzenli olarak emzirmek aynı zamanda göğüslerimin de her gün aynı saatte dolması ve boşalması anlamına geliyordu. Bu düzen sayesinde yeni süt üretimi için göğüslerim uyarılıyor ve böylece emzirme sürecimi devam ettirebiliyordum.

Çoğu kadın gibi ben de 26 aylık emzirme sürecimde ‘erkek çocuğunu bu kadar süre emzirmek doğru değil’ gibi yorumlar da duydum, ‘askere gidene kadar emzirmeye devam mı edeceksin?’ şeklinde eleştirilere de maruz kaldım. Neticede kim ne derse desin benim emziren tüm annelere en büyük tavsiyem kararlı ve istikrarlı olmalarıdır. Ayrıca emziren bir annenin motivasyonunu düşürmemek adına daha dikkatli davranılmalı diye düşünüyorum.

Bebeklerin ilk 6 ay sadece anne sütü ile beslenmesini, 6. aydan sonra ek gıdaya geçilmesinin uygun olduğunu, emzirmenin ise en az 2 yaşına kadar devam ettirilmesi gerektiğini belirten Dünya Sağlık Örgütü ‘Bu şekilde tüm bebeklerin yaşama sağlıklı başlaması temel amacımızdır’ şeklinde açıklama yaparak konuya verdiği önemi göstermektedir.

Sütünüzü odanın serin bir yerinde 6-8 saat, buzdolabının rafında 72 saat, buzdolabının buzluğunda 2 hafta ile 2 ay arası, derin dondurucuda da 6 ay saklayabilirsiniz. Çalışan anneler, işe başlamadan 1- 2 ay öncesinden buzluğa stok yapmaya başlarlarsa iş yerinde de stressiz bir şekilde huzurla sağım yapmaya devam edebilirler.

 

Sevgiyle kalın…

 

Yorum Yaz »